Arkadaşlar Paramore un şarkılarının Türkçesi için istediğiniz şarkının adını buraya yazmanız yeterli...
Paramore - Decode(deşifre)
How can I decide what’s right,
(neyin doğru olduğuna nasıl karar vereblirim)
when you’re clouding up my mind?
(aklımı karıştırırken)
I can’t win your losing fight
(sen kaybederken ben kazanamam)
all the time.
(her zaman)
Not gonna ever own what’s mine,
(hiç bir zaman benim olana sahip olamadım)
when you’re always taking sides.
(sen her zaman tarfını aldın)
But you won’t take away my pride.
(ama asla gurumu alamayacaksın.)
No, not this time.
(hayır, şuan değil.)
Not this time.
(şuan değil.)
How did we get here,
(buraya nasıl geldik)
when I used to know you so well?
(seni çok iyi tanıyordum.)
But, how did we get here?
(ama buraya nasıl geldik)
Well, I think I know how.
(sanırım şimdi biliyorum.)
The truth is hiding in your eyes,
(gerçek gözlerinde saklı)
and it’s hanging on your tongue.
(ve dilinde dolaşıyor.)
Just boiling in my blood.
(kanım kaynamak üzere)
But you think that I can’t see
(ama göremediğimi düşünüyorsun.)
what kind of man that you are;
(sen nsaıl bir adamsın)
if you’re a man at all.
(eğer sen tam bir adamsan)
Well, I will figure this one out
on my own.
(o halde bunu tek başıma ortaya çıkartacağım.)
(I’m screaming, “I love you so.”)
[seni sevdiğii haykırıyorum]
On my own.
[tek başıma]
(My thoughts you can’t decode.)
[düşüncelerimi çözemezsin]
How did we get here,
(buraya nasıl geldik)
when I used to know you so well?
(seni çok iyi tanıyordum.)
But, how did we get here?
(ama buraya nasıl geldik)
Well, I think I know how.
(sanırım şimdi biliyorum.)
Do you see what we’ve done?
(ne yaptığımızı görmüyor musun)
We’ve gone and made such fools
of ourselves.
(bittik ve kendimize çok saçma hatalar yaptık)
How did we get here,
(buraya nasıl geldik)
when I used to know you so well?
(seni çok iyi tanıyordum.)
But, how did we get here?
(ama buraya nasıl geldik)
Well, I think I know how.
(sanırım şimdi biliyorum.)
There is something I see in you.
(sende gördüğüm birşey var)
It might kill me.
(bu beni öldürebilir.)
I want it to be true.
(bunun gerçek olmasını istiyorum.)
Çeviren:DaNTe
Paramore - That's What You Get (senin eline geçen ne)
No sir, well, I don't wanna be the blame, not anymore
(hayır efendim, suçlu olmak istemiyorum, daha fazla değil)
It's your turn, so take a seat
(bu senin değişimin, hadi otursana)
We're settling the final score
(sonuncu notu(maddeyi) kararlaştırıyoruz)
And why do we like to hurt so much?
(neden daha fazla incitmekten hoşlanıyoruz?)
I can't decide, you have made it harder
(karar veremiyorum, onu daha da zorlaştırdın)
Just to go on
((onun) devam etmesi(yürümesi) için)
And why, all the possibilities
(ve neden?, tüm o olasılıklar...)
Well, I was wrong
(pekala, hatalıydım)
That's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
That's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
I drowned out all my sense
(tüm hissettiklerimi bastırdım)
With the sound of its beating
(onun çarpmasının(çarpışının) sesiyle)
And that's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
I wonder, how am I supposed to feel
(merak ediyorum, nasıl bir şey hissetmeyi bekledim(umdum))
When you're not here?
(sen burada yokken?)
'Cause I burned every bridge I ever built
(çünkü inşa ettiğim tüm köprüleri yaktım)
When you were here
(sen buradayken)
I still try holding onto silly things
(hala, aptalca şeyler üstüne düşünmeye çalışıyorum)
I never learn
(asla öğrenemeyeceğim)
Oh why, all the possibilities
(neden?, tüm o olasılıklar)
I'm sure you've heard
(eminim, haberin vardı)
That's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
That's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
I drowned out all my sense
(tüm hissettiklerimi bastırdım)
With the sound of its beating
(onun çarpmasının(çarpışının) sesiyle)
And that's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
Pain, make your way to me, to me
(keder, bana yol aç(ver), yol aç(ver))
And I'll always be just so inviting
(ve daima çok çekici(davetkâr) olacağım)
If I ever start to think straight
(doğru dürüst düşünmeye başlarsam)
This heart will start a riot in me
(bu kalp, içimde bir isyan başlatacak)
Let's start, start, hey!
(hadi başlatalım, başla, hey)
Why do we like to hurt so much?
(neden daha fazla incitmekten hoşlanıyoruz?)
Oh, why do we like to hurt so much?
(oh, neden daha fazla incitmekten hoşlanıyoruz?)
That's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
That's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
That's what you get
(senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
Now I can't trust myself
(artık kendime güvenemem)
With anything but this
[bunun dışında bir şeyle ilgili (olarak)]
And that's what you get
(ve senin eline geçen ne)
When you let your heart win, whoa
(kalbinin kazanmasına izin verdiğinde)
Çeviren:DaNTe
Paramore - For A Pessimist, I m Pretty Optimistic
(Kötümseler İçin,Ben Sevimli İyimser)
Just talk yourself up
(kendinden yukarı konuş)
And tear yourself down
(ve gözyaşların aşağıya)
You ripped through one wall
(sen duvarı parçaladın)
Now find a way around
(şimdi yeni bir yol arıyorsun)
Well what`s the problem?
(güzel sorun ne?)
You`ve got a lot of nerve
(sen bir sürü sinire sahipsin)
What`d you think I would say?
(söylediklerim hakkında ne düşünüyorsun?)
You can`t run away, you can`t run away
(kaçamassın,kaçamassın,kaçamassın)
So what did you think I would say?
(peki söylediklerim hakkında ne düşünüyorsun?)
You can`t run away, you can`t run away
(kaçamassın,kaçamassın,kaçamassın)
You wouldn`t
(sözün yok)
I never wanted to say this
(ben asla yakalanmayacağım bu lafına)
You never wanted to stay
(sen asla kalıp yakalanmassın)
I put my faith in you, so much faith
(inancımı senin içinde tutuyorum bu kadar inanç)
And then you just threw it away
(ve sen bunu dışarı fırlattın
You threw it away
(sen bunu dışarı fırlattın)
I`m not so naive
(ben o kadar saf değilim)
My sorry eyes can see
(benim hatam gözler seni gördü)
The way you fly shy
(sen bu yolda utangaç uçuyorsun)
Of almost everything
(nerdeyse herşeyi)
Well, if you give up
(peki sen yukarı ver)
You`ll get what you deserve
(sen ne hakettin)
What`d you think I would say?
(söylediklerim hakkında ne düşünüyorsun?)
You can`t run away, you can`t run away
(kaçamassın,kaçamassın,kaçamassın)
So what did you think I would say?
(peki söylediklerim hakkında ne düşünüyorsun?)
You can`t run away, you can`t run away
(kaçamassın,kaçamassın,kaçamassın)
You wouldn`t
(sözün yok)
I never wanted to say this
(ben asla yakalanmayacağım bu lafına)
You never wanted to stay
(sen asla kalıp yakalanmassın)
I put my faith in you, so much faith
(inancımı senin içinde tutuyorum bu kadar inanç)
And then you just threw it away
(ve sen bunu dışarı fırlattın
You threw it away
(sen bunu dışarı fırlattın)
You were finished long before
(sen çok önce bitirdin)
We had even seen the start
(herkes başlangıcı gördü)
Why don`t you stand up, be a man about it?
(neden sen ayağa kalmıyorsun adam olma hakkında)
Fight with your bare hands about it now
(çıplak ellerinle dövüş şimdi)
I never wanted to say this
(ben asla yakalanmayacağım bu lafına)
You never wanted to stay
(sen asla kalıp yakalanmassın)
I put my faith in you, so much faith
(inancımı senin içinde tutuyorum bu kadar inanç)
And then you just threw it away
(ve sen bunu dışarı fırlattın
You threw it away
(sen bunu dışarı fırlattın)
I never wanted to say this
(ben asla yakalanmayacağım bu lafına)
You never wanted to stay
(sen asla kalıp yakalanmassın)
I put my faith in you, so much faith
(inancımı senin içinde tutuyorum bu kadar inanç)
And then you just threw it away
(ve sen bunu dışarı fırlattın
You threw it away
(sen bunu dışarı fırlattın)
Çeviren:DaNTe
Paramore-Stuck On You(sıkışmış size)
I heard you driving in my car
(arabamı sürdüğünü duydum)
Then in a frozen bar
(bonmuş barın içinde)
And I claimed I didn't care for you
(ve idda ediyorum senin için düşünmeyeceğim)
But your verse got trapped inside my head
(ama senin şiirin benim aklımda tuzağa düştü)
Over and over again
(bitti ve tekrar bitti)
You played yourself to death in me
(sen kendine oynuyorsun benim için öldün)
I thought I'd drop you easily
(bence seni bırakmak kolay)
But that was not to be
(ama bu olmayacak)
You burrowed like a summer tick
(sen yuva seven bir yaz kenesi)
So you invade my sleep and confuse my dreams
(bu yüzde benim uykumu ve hayallerimi karıştırmayın)
Turn my nights to sleepless itch
(benim gecelerime dön uykusuz uyuz)
Stuck on you 'till the end of time
(sıkışmış size 'zamanın sonuna kadar)
I'm too tired to fight your rhyme
(ben çok yorgunum senin kafiyenle savaşamam)
Stuck on you 'till the end of time
(sıkışmış size 'zamanın sonuna kadar)
you've got me paralyzed
(sen beni felç ettin)
Holding on the telephone
(telefonu elime aldım)
I hear your midrange moan
(senin orta figanını duydum)
You're everywhere inside my room
(sen her yerde benim odamdasın)
Even when I'm alone I hear your mellow drone
(yalnızken bile senin yıllanmış vızıltını duyabiliyorum)
You're everywhere inside of me
(sen heryerde benim içimdesin)
Stuck on you 'till the end of time
(sıkışmış size 'zamanın sonuna kadar)
I'm too tired to fight your rhyme
(ben çok yorgunum senin kafiyenle savaşamam)
Stuck on you 'till the end of time
(sıkışmış size 'zamanın sonuna kadar)
You got me trapped
(beni tuzağına düşürdün)
I can't escape your incessant whine
(senin sürekli mızmızlanmandan kaçamıyorum)
When you beam it out all across the sky
(ne zaman gökyüzünde ışık saç)
No I can't escape
(hayır kaçamıyorum)
(stuck on you 'till the end of time)
(sıkışmış size 'zamanın sonuna kadar)
your insipid rhyme
(senin sıkıcı kafiyen)
(I'm too tired to fight your rhyme)
When you shoot it deep
(stuck on you 'till the end of time)
(sıkışmış size 'zamanın sonuna kadar)
Straight into my mind.
(benim aklım içeriye doğru)
Çeviren:DaNTe
Paramore-Conspiracy(Komplo)
Please speak softly
(lütfen yumuşak konuş)
for they will hear us
(başkalarının duymaması için)
And they'll find out
(ve onlar bizi bulacak)
why we don't trust them
(neden biz onara güvenmiyoruz)
Speak up, dear
(sesini yükselt canım)
'cause I cannot hear you
(çünkü seni duyamıyorum)(burda because u yutmuş sadece - cause okurken öyle okuyun.
)
I need to know
(bilmek istiyorum)
why we don't trust them
(neden biz onara güvenmiyoruz)
Explain to me
(açıkla bana)
this conspiracy against me, yeah
(bu komplo bana karşı, evet)
And tell me how
(ve nasıl olduğunu söyle)
I've lost my power, oh yeah
(gücümü kaybediyorum, evet)
Where can I turn?
(nerde açabilirim)
'Cause I need something more
(çünkü çok önemli bir şeye sahibim)
Surrounded by uncertainty
(belirsizlik ile çevrili)
I'm so unsure of
(ben hiç emin değilim)
Tell me why I feel so alone
(söyle bana neden yalnız hissediyorum)
Cause I need to know
(neden bilmem gereken)
to whom do I owe?
(kime borçlu olduğum)
Explain to me
(açıkla bana)
this conspiracy against me, yeah
(bu komplo bana karşı, evet)
And tell me how
(ve nasıl olduğunu söyle)
I've lost my power, oh yeah
(gücümü kaybediyorum, evet)
I thought...
(bence...)
you would make it
(bence sen yaparsın)
Because you said
(çünkü sen dedin)
that we'd make it through
(onlar direk yaparlar)
And when all security fails
(ve ne zaman bütün güvenlik hataları)
You'd be there to help me through..
(sen direk yardım ederdin)
Explain to me
(açıkla bana)
this conspiracy against me, yeah
(bu komplo bana karşı, evet)
And tell me how
(ve nasıl olduğunu söyle)
I've lost my power, oh yeah
(gücümü kaybediyorum, evet)
[i've lost my power]
[gücümü kaybediyorum, evet]
Çeviren:DaNTe